30.8.10

iç çekiştime.

bir daha asla sevmiycem demek kadar saçma;
bir daha asla onu aramıycam,mesaj atmıycam demek...
hiç yanmadığı gibi yansada canım,
asıl nokta
unutmak istemeyeşim.
ben unutmak-aşmak dönüp arkamı gitmek istemiyorum
bu yüzden bu can çekişim.
insan kendine can çekiştiriyor evet,
intihar deniliyor buna
bazı dillerde.

29.8.10

yine kayıp bir yazdı-ellerim bembeyazdı...

Mutsuzluk için bu kadar sebebim varken ve hala güneşi doğurana kadar hiç durmadan ağlayabiliyorken;nedensiz mutluluklarımın olmasına şaşırıyorum...
kitaplarımın arasında bulduğum ufacık notlarım,yağmur'un yağması ve o yağmur kokusu...
ben bu yağmur kokusunu sadece istanbul'da duyabiliyorum...
çok doğayla içiçe yerde yağmur izledim belki ama yok hiç bir yerde bu kokuyu almadım....bu koku,yağmurdan daha çok yağmur altında ki anılarıda getiriyor çünkü beraberinde...
pollyanna gecesi benim için,çünkü sağlıklı olmak-rahat nefes alıp verebilmek,hiç ağrı ya da acı çekmeden rahatça yaşayabilmek bile öyle kazançlı ve şükredilmesi gereken birşey ki..
isyan etmiyorum bu gece ,  benim için şaşılıcak bir durum...
hastayım,berbat bir haldeyim belki-anlık mutluluklarımın dışında mutlu olamayan kronik bir mutsuzum hatta...
ama yine de ben bile şükredicek bir şeyler bulabiliyorsam bu yağmur kokulu havada..
yine de umut etmeye değer birşeyler var demek ki...

28.8.10

Uyuz bir itin kasığındaki pire kadar mutluyum.

""Tecavüzden sonra "Zevk aldın mı?" diye sormak nasıl abesle iştigalse, gidişinin ardından aylar sonra arayıp "Nasılsın ?" diye sorman da o kadar abesti işte..
Uyuz bir itin kasığındaki pire kadar mutluyum ve başını çöpe soktuğu için kıçı açıkta kalan bir kedi kadar tetikteyim..
Tut ki mutluyum...
 Tut ki yıkıldım Sana ne ......!""


  ben bunları söyleyip,kendi çaresizliğimde,kendi kendime sürünemiyorum.illa görücek illa göstericem ben neler yaşadığımı,neler çektiğimi,neler yapamadığmı...hiç bir zaman kendi kendine yetebilen bir insan olamadım,en çok öyle gözüktüğüm anda bile duygularıma ortak etmeye çalıştım hep birilerini...
bunu başarabilsem çok daha kolay olucak,hayatım daha yaşanabilir olucak belki de...
hep "nasılsın ?" diye arayan ben oldum
hep -sanane diye cevaplanan da...
insan kendine öz-saygısını yitiriyor evet,ama eğer kendisini saygısını kaybeden insan iyi bir oyuncuysa bunu kimseye belli edemiyor-etmiyor...
ipleri burda kopardım ben sanırım,en yakınımdakiler dediğim insanlara bile kendim olmayarak...
en yakınımı uzak yapan ben-nasıl bir mutluluk bekliyorsam hayattan...

ya da o kendisine saygısını,güvenini yerle bir eden tarafımı gösteriyorsam-karşımda ki insandan ne bekleyebilirdim ki..
kendime eleştirip bir boku değiştiremeyeceğimin de farkındayım,öyle zırvalıyorum kendi kendime...
en doğru en aforizma cümle bile beni içine düştüğüm çukurdan çıkaramaz,böyle karamsarım ya ben bir yandan hayat akıyor elbette,akıp gidiyor her gün gülümseniyor belki...
ama iki ayrı yol benim hayatım;bir tarafı tıkalı ilerlemiyor asla...
bir taraf ise otoban-hızlı ama sahte...

26.8.10

şurda ne yazılıysa o.

İyi insan filan yok,hikaye hepsi onları. iyi insanlar iyi atlara binip gitmişler çoktan;değer,vefa,sevgi,saygı yok
önemsemek,umursamak,anlamak,dinlemek,yanında olmak yok.Hep bir boşvermişlik var sadece,hep bir kendini düşünme,bir kendini bencilce mutlu etme var
hiçbir şeyi söyleyemiyorum içimden geldiği gibi
kimselere gerçekten nasıl olduğumu,nelerle uğraşıp baş etmeye çalıştığımı söyleyemiyorum
hep güçlü bir kadın görmek istiyor nedense herkes,hiçbir şeyden şikayet etmeyen,tüm zorlukların üstesinden gelmesini bilen,gözyaşlarını sürekli gizleyen kadın istiyor
rollerle,rol yapmalarla yaşıyoruz.içimizdekileri tam da olduğu gibi döküverirsek sevdiklerimizin gözünden düşeceğimizden,değersizleşeceğimizden korkuyoruz.o yüzden de işte,derdimizi sıkıntımızı kendi içimizde yaşayıp,sadece mutluluklarımızı,iyi sıhhatte olsunlarımızı paylaşıyoruz sevdiklerimizle.


şu anda hiç tanımadığım birini alıp karşıma,iyi ya da kötü,saçma ya da mantıklı ne var ne yoksa içimde biriktirdiğim,tuttuğum,kimselere söyleyemediğim her şeyi ama her şeyi anlatasım var;anlatasım var kendimi,hayata dair düşüncelerimi,çokluklarımı yokluklarımı,olmayan ideallerimi,sevilmeyen,değer görmeyen yüreğimi anlatasım var …
anlatıp peşinden bir dünya ağlayasım var


bazen yapıyorum bunu
kimseler duymasın beni diye kafamı dizlerimin arasına alıp ,ellerimi de ağzıma sıkıca bastırıp hiç boşalmamışım gibi hep dopdolu kalmışım gibi,tüm yaşlarımı akıtıyorum dizlerime,yere,ellerime,her yere..
özlerim burnum şişmiş oluyor tabi,sonra gidip yüzümü yıkıyorum.peşinden dalga geçiyorum kendimle;
aferin sana diyorum,yine şişirdin gözünü yüzünü,zonklattın beynini ağlamaktan aferin…
ne oldu?
kim duydu?
kim gördü?
kim koşup geldi?
kime zararı oldu?
kim anladı?
hiç kimse…
olan sana oldu delinin teki...
olan sana oldu…