28.8.10

Uyuz bir itin kasığındaki pire kadar mutluyum.

""Tecavüzden sonra "Zevk aldın mı?" diye sormak nasıl abesle iştigalse, gidişinin ardından aylar sonra arayıp "Nasılsın ?" diye sorman da o kadar abesti işte..
Uyuz bir itin kasığındaki pire kadar mutluyum ve başını çöpe soktuğu için kıçı açıkta kalan bir kedi kadar tetikteyim..
Tut ki mutluyum...
 Tut ki yıkıldım Sana ne ......!""


  ben bunları söyleyip,kendi çaresizliğimde,kendi kendime sürünemiyorum.illa görücek illa göstericem ben neler yaşadığımı,neler çektiğimi,neler yapamadığmı...hiç bir zaman kendi kendine yetebilen bir insan olamadım,en çok öyle gözüktüğüm anda bile duygularıma ortak etmeye çalıştım hep birilerini...
bunu başarabilsem çok daha kolay olucak,hayatım daha yaşanabilir olucak belki de...
hep "nasılsın ?" diye arayan ben oldum
hep -sanane diye cevaplanan da...
insan kendine öz-saygısını yitiriyor evet,ama eğer kendisini saygısını kaybeden insan iyi bir oyuncuysa bunu kimseye belli edemiyor-etmiyor...
ipleri burda kopardım ben sanırım,en yakınımdakiler dediğim insanlara bile kendim olmayarak...
en yakınımı uzak yapan ben-nasıl bir mutluluk bekliyorsam hayattan...

ya da o kendisine saygısını,güvenini yerle bir eden tarafımı gösteriyorsam-karşımda ki insandan ne bekleyebilirdim ki..
kendime eleştirip bir boku değiştiremeyeceğimin de farkındayım,öyle zırvalıyorum kendi kendime...
en doğru en aforizma cümle bile beni içine düştüğüm çukurdan çıkaramaz,böyle karamsarım ya ben bir yandan hayat akıyor elbette,akıp gidiyor her gün gülümseniyor belki...
ama iki ayrı yol benim hayatım;bir tarafı tıkalı ilerlemiyor asla...
bir taraf ise otoban-hızlı ama sahte...